BAŞLARKEN...

Salı, Temmuz 12, 2016 , 0 Comments


Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimsede uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.” (Tutunamayanlar-Oğuz ATAY)

Artık duymayan kaldı mı bilmiyorum Oğuz Atay ve Tutunamayanlarını aslında kitabı bitirirken beni zorlamadı desem yalan olur sanki insanın içini karartmak için özellikle uğraşmış. Neyse konumuz kitaplar değil en azından bu yazının konusu kitaplar değil. Bu blogu hazırlamaya başlayalı o kadar uzun zaman oldu ki; inanın hatırlayamıyorum artık. Hep bir şeyleri bahane edip erteleyip durdum. Yazmak, benim için hep bir tutku olmuştu. Hatta bir ara kendi ütopya yazmaya bile başlamıştım lise yıllarının başında. Tabi felsefe dersinde Tommaso Campanella’nın Güneş Ülkesini okuyunca gaza geldiysem artık olur öyle. Tabi bir köşede bitirilmeyi bekliyor. Bir gün bitirir miyim bilmiyorum. Sanırım her büyük yazar gibi bende doğru zamanı kolluyorum. Yada yalan olan binlerce iş gibi, o da bir köşede zamanında tüketilmediği için hoş ama boş bir anı olarak kalacak.

 Hakkında yazısında da anlatmaya çalıştığım gibi bu blog; kainatın bir köşesinde, zamanın kısacık ama değerli bir anında birilerinin küçücük bir sorununa cevap olursa işte o zaman, o minicik an beni kainatta bulunma gayeme birazcık daha yaklaştıracak diye umuyorum. Tabi kainattaki gayen ne diye soracak olursanız, bu soruyu ben de yıllardır kendime soruyorum ve her defasında farklı cevaplar alıyorum. İşte tüm bu motivasyonumla beraber bloglamaya başladım. Bu yazıyı okuduğunuza göre bloglamaya başlamış olduğumu da biliyorsunuz tabi. Umarım bu başlangıç bir sona ulaşır. Olur da bir daha görüşemezsek iyi günler, iyi akşamlar, iyi geceler.